13 Şubat 2014 Perşembe

Ortalık karışık


Siyaset, ekonomi derken son günlerde kafayı hiç bir iyileşme emaresi göstermeyen trafik sorununa takmaya başladım. Reşit olduğum günden beri (12 seneden fazla olmuş) ehliyetim ve kendime ait arabalarım oldu. Üniversite yıllarımdaki çılgınlıklarım hariç makul bir şöför oldum. Tabi kabul etmem gerekli ki ''çılgın'' dediğim yıllarımda başta kendime ve herhangi bir başka insana zarar vermemiş olmam büyük bir mucize... Bunun için de duacıyım. Bu 12 sene boyunca ülkemizin neredeyse hemen hemem her karayolunda hem araba hem de motosiklet kullanmış, milyon küsürlük bir yol tecrübem oluştu. Ayrıca bu süre içerisinde hatırı sayılır bir şekilde yabancı ülkelerde de yol yaptım. Tüm bu tecrübenin, gözlemin ve deneyimin sonunda bana kalırsa biz millet olarak, diğer zayıf vasıflarımızın çok üzerinde bir yetenekle araç kullanıyoruz. Hemen kızmayın, çemkirmeyin bu dediğimden dolayı; iyi araç kullanıyoruz demiyorum. Toplumumuzun karakter ve kişilik yapısına bakarak aslında olması gerekenden çok daha iyi bir trafik düzeni olduğunu düşünüyorum.
Temel düşüncem trafiğin bir toplumun genel özelliklerini, karakteristiklerini yansıttığıdır. Biz de sabırsız, saygısız, yalancı ve bayağı da riyakar bir toplum olduğumuz için bu sevimli özelliklerimizi hayatımızın her alanına yansıtıyoruz, ve tabi başta trafik düzenine yansıtıyoruz. Örneğin, tek yöne giren herhangi bir Türk, önce o sokağın tek yön olduğunu bilmediği yalanına başvurur. Bu yalanı geçince, sıra ''sana ne'ye'' gelir. Biraz sonra da eğer size yol verirse geçmeniz için, hatasını bile bile ters yönde ilerlemeye devam eder. Benzer süreç ışıkları ihlal eden, park yasağı olan yere park eden ve diğer tüm yasaklar için geçerlidir. Ve ne enteresan ki ülkemizdeki hayatın her alanında gözlenebilen cinsiyet ayrımcılığının aksine tüm bu ''hayvanlıkları'' erkekler kadar kadınlar da yapmaktadır. Hatta gözlemime göre , kadınlar daha pervasız olabiliyorlar... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder