30 Ekim 2012 Salı

29 Ekim maceraları…



     Birkaç sene öncesine kadar yürüyüşlerin protestoların işe yarar şeyler olduğuna inanır ve olabildiğince katılmaya çalışırdım. Ancak büyük Erdoğan hükümetinin protestoları, yürüyüşleri ve karşı fikirleri hiçbir şekilde ciddiye almadığını anlayınca yürüyüşlere de katılmaz oldum. Ta ki bu 29 Ekim Cumhuriyet bayramının Ankara’da ‘’provokasyon’’ bahanesiyle yasaklanmasına kadar. Aslında 29 Ekim sabahı uyandığımda hala gidip gitmemek arasında tereddüt ediyordum. Nihayet televizyonlardan ve sosyal medyadan gördüğüm polis barikatları, panzerler ve diğer olağanüstü önlemler beni ‘’provoke’’ etti ve yola koyuldum.  Kızılay’dan Ulus’a akın eden insan seli ilk polis ‘’mangalarıyla’’ opera hizasında karşılaşıyordu.

''Provokatörleri'' bekleyen böyük polis teşkilatımız
Kaynak: şahsi arşiv

Copları, kalkanları ve kasklarıyla panzerlerinin yanında bekleyen bu polisler öyle bir görüntü çiziyordu ki sanki birazdan orada teröristlerle çatışma yaşanacak bunlar da önlerine gelenin ağzını burnunu dağıtacaktı. 

''İllegal'' örgütlerin peşinde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaya
cürret eden ''provokatörleri'' bekleyen polisler
Kaynak: şahsi arşiv


Ancak etrafıma baktığımda bu büyük savaşçıların ayarında teröristler de göremedim pek; tersine etrafta bebek arabalarıyla gelen kadınlar, 70’lerinde 80’lerinde teyzeler amcalar, ellerinde Atatürk resimleri ve Türk bayrakları olan güler yüzlü gençler vardı. 

      Ankara’daki ilk Cumhuriyet yapılarının arasından geçerek Ulus meydanına doğru yürümeye devam ederken üstünde TGB yazılı tişörtler olan gençler gelenleri alkışlayarak teşekkür ediyordu. Bu TGB sanıyorum şanlı basınımızda illegal örgütler olarak anılanlardan birisiydi, değil mi? Hey hat, hiç de terörist gibi gözükmüyorlardı; herhalde o TGB başka bir TGB.  Her neyse büyük Devlet büyüklerimiz icabına bakarlar bu şer yuvalarının. 

     Meydanın yakınında bir yerde konuşlanıp Anıtkabir’e yürüyüşü beklemeye konulduk. İlk ahlaksızlıkla karşılaşmamız da uzun sürmedi. Yok yok bir hırsız cüzdanımı yürütmeye çalışmadı, ya da genç kızlara sarkan eşkıyalar yoktu etrafta; onun yerine yaşlı, genç hatta bebek ayırmadan göz yaşartıcı bombasını kibarca kimseye çaktıramadan yere bırakan bir sivil polis vardı. Etraftaki 80 yaşındaki ve 5 yaşındaki ‘’teröristler’’ içinden duman çıkan o şeye önce anlamsızca baktılar ve boğazları yanmaya, gözleri yaşarmaya başlayınca o yüksek ahlaklı polisin ne yaptığını anladılar ve kaçışmaya başladılar. İlk gazımızı yemiş, eblek eblek etrafa bakınıyorduk, derken muhterem polisler biz ‘’teröristleri’’ ikinci bir gazla sınamaya başladılar. Etrafta boğazı yanan yaşlı teyzeler ağlıyor, ellerinde bayraklar çocuklarıyla oraya gelen diğer ‘’provokatörler’’ ise sığınacak dükkân arıyorlardı. Eh işte böyle başladı 29 Ekim Cumhuriyet yürüyüşü: pek anlamlı, pek şık.  Tüm bunlar insanlar Birinci Meclis’in önünde buluşup Anıtkabir’e yürümesin diye yapılıyor hatırlatalım. Polisler Birinci Meclis önündeki mevzilerini bırakmamakta direniyordu fakat kalabalık o kadar büyük ve sinirliydi ki, nihayet polisler de insan selinin önünde kaçıştılar. Kaçıştılar diyorum çünkü meydanın ortasında kalan bu polislerin sağında solunda önünde arkasında her tarafında biraz önce gaz ve su sıktıkları insanlar vardı. Biraz önce gaz ve su sıkan polisler şimdi özür dileyerek, affedersiniz diyerek insanların arasından geçmeye çalışıyordu. Nihayet polislerin çekilmesinden sonra 29 Ekim yürüyüşü başlayabildi. Tüm yönlerden gelen insanlar opera’nın önünden birleşip Anıtkabir’e doğru yöneldi…

     Zor da olsa, biraz gaz yiyerek de olsa nihayet ülkemizin Cumhuriyet Bayramını kutlamayı 89’uncu yılında da başarmıştık. 

     Bakalım önümüzdeki senelerde ne gibi maceralar bekliyor biz ‘’terörist’’ ‘’provokatörleri’’. 

Biraz zor oldu ama Atamıza vardık...
Kaynak: şahsi arşiv