30 Aralık 2012 Pazar

Kibir...

Dünya görüşümün çok farklı olduğu bir kişidir Hasan Cemal... Fakat ara sırada ciddiye alınacak şeyler de demiyor değil. Örneğin bugünkü (30.12.2012) köşe yazısında tam da düşündüğüm bir şeye değinmiş; bizi yönetenlerdeki korkunç kibir.
Hasan Cemal'in ağzından
''İstikrar çok kırılgan bir konu.
Hâlâ öyle.
Türkiye’nin çevresine bakın:
Suriye’siyle, Irak’ıyla, İran’ıyla, Sünni’siyle Şii’siyle, dört ülkeye dağılmış Kürtleriyle her tarafımız yangın yeri.
Daha da parlayabilir bu yangın.
Evimizin içini -Kürt sorunu başta olmak üzere- derleyip toparlayamazsak, bugünleri mumla arayacak günler kapımızı çalabilir.
Tuhaf bir kibir içindeyiz.
İktidar sözcüleri, bu ülkenin geleceği konusunda fazla havaya girmiş durumdalar. Ayaklar daha fazla yerden kesilirse, iç ve dış dengeler altüst olabilir.''

Yerinde bir yorum diye düşünüyorum...

24 Aralık 2012 Pazartesi

Üniversitelerden ODTÜ'ye kınama...



Evet, böyle bir başlık gördüm Radikal gazetesinde... Neyi kınıyormuş üniversiteler? Geçen hafta Göktürk-2'nin fırlatışını izlemek için ODTÜ'ye gelen Tayyip Erdoğan'ın protesto edilişi, ve sonrasında kafalarına gözlerine cop ve gaz yiyen öğrencileri kınıyorlarmış...
Hangi üniversiteler mi?

Marmara Üniversitesi,
İstanbul Teknik Üniversitesi,
Yıldız Teknik Üniversitesi,
Galatasary Üniversitesi ve
Mimar Sinan

Bu cici üniversiteler ortak deklarasyonla başbakana yapılanların özgürlüğü kısıtlamak, düşünceye tahammül edememek olduğunu söylüyorlar.

Yukarıdaki cici üniversiteciklerin yanı sıra başka bazı böyük üniversiteler de kınama yayınlamışlar. Ama bir tanesi var ki, evlere şenlik. İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi adında ne iduğu belirsiz, adını kimsenin duymadığı, ne iş yaptığı belli olmayan bir üniversitecik ODTÜ'yü, öğrencilerini, ve hocalarını kınamış!!!

Bence biz ülkece komple tımarhanelik olduk ama farkında değiliz. Yahu bizim bu ülkede herkes kendisini ne büyük ne önemli sanıyor arkadaş. Sabahattin Zaim üniversitesi ODTÜ'yü kınamış!! Dalga mı geçiyorsunuz arkadaş? İnsanın haddini bilmesi önemlidir. Bizim ülkemizde kimse artık haddini bilmiyor. Sabahattin Zaim kim arkadaş, sen bugüne kadar ne halt ettin, ne başarı gösterdin, tarihin ne ki Türkiye'nin en önemli iki üç okulundan birisini kınıyorsun?

Ha bu arada, yukarıda isimleri yazan üniversitelerde hiç mi utanma yok, hiç mi şahsiyet yok, hiç mi dik durma yok? Nedir: başbakan kızar, utanmazlar da yalakalık için kuyruk sallarlar.

Hiç mi utanma yok sizlerde? Yok neredeyse tamamı Türk yapımı olan (yalana bak) uydunun fırlatılışına karşı çıkıyormuş ODTÜ'lüler...    Size karşı üç noktalı cümleler kurmak gerekebilir. Bizim aklımızla, beynimizle mi dalga geçiyorsunuz?

ODTÜ'de kimse ama kimse uydunun fırlatılmasına karşı değildi, olamaz da zaten çünkü uyduyu yapanların önemli bir kısmı ODTÜ'lü zaten. Öğrencilerin sinirlendiği ve protesto ettiği başbakanın ODTÜ'ye ayak basması, ve onunla beraber ODTÜ'yü işgal eden binlerce polisin gelmesidir. Yok uydu fırlatılırken protesto yapılmazmış, yok ayıpmış, yok takdir etmesinini bilmiyormuş ODTÜ'lüler...
İnsanlar bir şeyleri protesto ederken size mi soracak? Sizin münasip gördüğünüz, keyfinize uygun yer ve zamanda mı protesto yapılabilecek? Eğer siz herşeyi politikaya alet ederseniz, millet de Anayasal hakkı olan gösteri düzenleme ve protesto etme hakkını kullanır. Açık ve net...

Bugün güçlüsünüz diye zannetmeyin ki yarın da bu kadar güçlü olacaksınız. Emin olun kesin kudretin kendisinde olduğuna inanan herkes çok geçmeden yanıldığının farkına varır. Siz de farkına varacaksınız, siz de...


ODTÜ basın açıklaması
http://www.metu.edu.tr/tr/odtu-rektorlugunden-basin-aciklamasi

Sabahattin Zaim Üniversiteciğinin açıklaması
http://www.iszu.edu.tr/news/NewsDetail.aspx?l=tr-TR&cid=663#.UNi1yqywe0I

21 Aralık 2012 Cuma

James May's Toy Stories...

      
Abuk sabuk evlenme programları, saçma sapan Acun Ilıcalı yarışma programları, yandaş kanallar filan derken televizyon izlemez oldum senelerdir. Fakat internetten yurtdışında yayınlanan aklı başındaki televizyon programlarına hala bakarım. Bugün youtube'da gezinirken gördüğüm bir program resmen beni kendisine hayran bıraktı.  

James May'in Lego evi inşa ediliyor
     Tüm dünyada yayınlanan Top Gear isimli otomobil programının sunucularından James May adındaki orta yaşlı sevimli İngiliz, BBC için oyuncaklarla ilgili bir program yapmış. Sadece 6 bölümden oluşan programın her bölümünde James May Lego, plastik hamurlar, elektrikli yarış setleri (scalextric) ve benzeri oyuncaklardan inanılmaz şeyler yaratıyor. Büyüyü bozmamak için detaylıca anlatmayım, ama programı izlerken gerçek boyutlarda Lego'dan yapılmış bir ev göreceğinizi söylersem bu programı izlerken sizi nelerin beklediğini anlarsınız...

Keşke bizde de böyle güzel programlar yapılabilse...

Not: youtube'dan bölümleri sırasıyla aşağıya ekledim ama program ne yazık ki sadece İngilizce.

1 James May's Toy Stories - Airfix
  
2 James May's Toy Stories - Plasticine
3 James May's Toy Stories - Meccano
4 James May's Toy Stories - Scalextric 

5 James May's Toy Stories - Lego
6 James May's Toy Stories - Hornby 

7 James May's Toy Stories - The Great Train Race



20 Aralık 2012 Perşembe

No comment

Nasıl bir ülkede yaşadığımızı, nasıl insanlar tarafından yönetildiğimizi gördükçe yine de bugün olduğumuz noktaya şükrediyorum...


Yukarıdaki ekran resminde Siirt Valisi'nin Twitter'dan ABD Başkanı Barack Obama'ya attığı mesajı görebilirsiniz...

Yorum gerekli mi!!!


https://twitter.com/Siirt_Valisi/status/281486794682413058


19 Aralık 2012 Çarşamba

Amerika'da silah geleneği...



     Bir süredir yeni yazı yayınlamıyordum; iş yoğunluğu, yeni işler derken ulusal ve uluslararası siyasal gündemden de uzaklaştım. Tabii gündemi takip edemeyince bir şeyler yazmakta zor oluyor. Gerçi henüz yeni işlerimin yoğunluğunu üzerimden atamadım fakat son 3-4 gündür okuduğum konular hakkında birkaç satır kalamak istedim.

Adam Lanza'nın katliamda kullandığı annesine ait
Bushmaster M4 yarı otomatik tüfek.
     Geçtiğimiz günlerde uluslararası gündemi meşgul eden en önemli olay ABD’nin Connecticut eyaletinde bir ilkokulun 20 yaşındaki silahlı bir manyak tarafından basılmasıydı. Olayda katil dâhil 28 kişi öldü ve kayıtlara ABD’deki en büyük ikinci okul katliamı olarak geçti. Katliamın en çarpıcı tarafı ise saldırıda kullanılan silahların olayı gerçekleştiren Adam Lanza’nın annesine ait yasal silahlar olmasıydı. Adam annesinin evde sakladığı ‘’koleksiyon’’ silahları ile önce evinde annesini,  sonra da gittiği ilkokulda önüne çıkan çocuk yetişkin 26 kişiyi kurşuna dizdikten sonra intihar ediyor. Olayın şokuyla sarsılan Amerikan halkı her benzeri katliam sonrasında olduğu gibi silah yasalarını sorgulamaya başladı. Aslında bu tür katliamlar Amerikan halkının yabancı olduğu şeyler değil.  Bugüne kadar onlarca defa tekrarlanan okul baskınları ABD basınının ilgisini tek bir şekilde çekmeyi başarabiliyor: çok sayıda ölü olduğunda.  Bir önceki büyük okul baskını 2007’de 32 kişinin öldüğü Virginia Tech Üniversitesi baskınıydı. Virginia Tech katliamını hatırlayanlar o günlerde CNN’den BBC’ye tüm uluslararası basında söylenenleri hatırlayacakladır.  Aynen bugün olduğu gibi kızgın Amerikalılar silah yasalarının değişmesi gerektiğini, silahların bu kadar kolay ulaşılabilir olmaması gerektiğini tekrarlayıp duruyordu. 

Romanlardan ve filmlerden
tanıdığımız Calamity Jane
    Aslında Amerika’nın silahlarla ilişkisi geçmişe gidiyor. 1776’da İngiltere’den bağımsızlığını kazanan koloniler Amerika Birleşik Devletlerini kuruyorlar; ve işte bu dönemde İngilizlere karşı silahlı mücadele veren koloniler anayasalarını yazıyorlar. Bugünkü tüm silah tartışmalarının kaynağı da büyük oranda 1700'lerin sonunda yazılan Amerikan anayasasıdır. Bu anayasaya göre her Amerikan vatandaşının silah sahibi olması anayasal bir haktır. Dolayısıyla Amerika’da silah sahibi her Amerikan vatandaşı da bu hakkının anayasadan geldiğini söyler. Zaman içerisinde silah sanayinin gelişmesiyle silah lobileri de oluşmaya başlıyor. Bugün silah hakkını savunan en büyük lobi örgütü ise 1871’de kurulan National Rifle Association’dır(NRA). 

    Bu örgütün temel amacı silah satışını ve sahip olma hakkını anayasal bir hak olarak korunmaktır. Arkasında devasa bir silah endüstrisi olan bu örgüt açıkça siyasal görüşlerini de belirtmekten çekinmez. Nitekim NRA başkanlık seçimlerinden önce Obama’nın silah taraftarlarının hoşuna gitmeyen açıklamalarına ve politikalarına karşı açık bir şekilde pozisyon almıştır. Hatta, NRA’nın başkanı seçimler öncesi açık bir şekilde Obama’ya oy verilmemesini istemiş, aksi takdirde Amerikalıların anayasal haklarını (silah sahibi olmak)  kaybedeceğini söylemişti. Bugün ise Connecticut’taki baskının ardından tekrar silah karşıtı sesler yükselmeye başladı. Obama da bu yükselen seslerle aynı tonda konuşmaya başlayınca yeniden silah taraftarları ve karşıtları arasında kavgalar başladı. 

      ABD’de silah yasalarını ve daha da önemlisi anayasayı değiştirmek pek kolay gözükmüyor. Her ne kadar Obama silah karşıtı olsa da, gücünün 200 yıllık bir geçmişi silmeye ve Amerikan halkının içine kök salmış bir geleneği değiştirmeye yeteceğini sanmıyorum. 

Baskın sonrası basın açıklaması yapan Obama olay karşısında gözyaşlarını tutamıyor.

3 Aralık 2012 Pazartesi

Démocratie, liberté d’expression, vous y-croyez?



     La démocratie et la liberté d’expression sont les termes favoris des politiciens turcs, et plus particulièrement du gouvernement AKP. Depuis son établissement en 2001 AKP, le parti en pouvoir, a souvent exprimé et soi dit défendu ces idéaux universels. Nos amis Européens et Américains, ayant reconnus très tôt ces grand défenseurs de la démocratie, leurs donnèrent un support sans pareil pour qu’ils construisent une ‘’vraie’’ démocratie en Turquie. Cet article ne saurait le milieu correct pour illustrer et exprimer en détail la démocratie ‘’crée’’ par AKP durant ces dix dernières années mais un exemple symbolique vous donnerez peut être une idée de la folie quotidienne dont nous subissons grâce à la ‘’démocratie’’ à la AKP. 

  
  Les Simpsons, la série d’animation américaine, a très souvent suscité des remarques critiques partout où il a été diffusé dû à son approche non conformiste à la famille et à la société.  La série a même été critiquée par le président américain George Bush. Durant son campagne présidentiel en 1992 le président américain déclare : « Nous allons continuer à essayer de renforcer la famille américaine, en faisant le plus de familles américaines ressemblant aux Waltons et le moins aux Simpson. » Il ne sera pas réélu aux élections… 

    Aujourd’hui la série animée est diffusée en Turquie par la chaine locale du groupe américain NBC. La série n’a pas captivé une grande audience en Turquie, et dors n’était pas jusqu'à aujourd’hui le cible des critiques des politiciens et des institutions obsédés par le bien-être du public. Ceci a changé depuis que le RTÜK, le conseil supérieur de l'audiovisuel similaire au CSA en France, a sanctionné la chaine pour avoir diffusé un épisode des Simpsons. La chaine de télévision a reçu une sanction de près de 25000€ pour l’épisode où selon le contrôleur de RTÜK le principal caractère de la série, Homer, profite !!!  et utilise la religion pour inciter un autre caractère de la série, Flanders, à la violence.  Selon le contrôleur les exploits de Homer ne s’arrêtent pas là! L’antéchrist exprime que dieu n’existe pas, et la série montre aussi des scènes où dieu offre du café au diable, et donc selon le contrôleur la série montre dieu au service du diable. Et ceci n’est pas tout ; selon RTÜK les Simpsons commettent la très grande erreur d’exhorter la consommation d’alcool durant noël.

    Voila les raisons pour sanctionner une série diffusée à travers le monde. En réalité pour le connaisseur, le RTÜK ne fait que d’accomplir son rôle de concevoir et de former la société désirée par nos élites au pouvoir. En réalité RTÜK est tout simplement un des utiles du gouvernement pour créer le peuple qu’il voudrait gouverner demain ; un peuple religieux, distancé à l’alcool (AKP est tout simplement obsédé par la consommation d’alcool), sans diversité et de plus en plus musulman.

    Les Simpsons est guère un exemple isolé, tout au contraire, ces exemples accroissent. La liberté d’expression à l’AKP nous engouffre de jour en jour. 

Espérons que demain ne soit pire que aujourd’hui...    

1 Aralık 2012 Cumartesi

Zeytindağı...


       Geçenlerde Falih Rıfkı Atay'ın Zeytindağı isimli romanını okuduğumu söylemiştim. Atay kitabında Osmanlı'nın son günlerini anlatırken bugünlerde pek hayran olduğumuz Arap Müslüman kardeşlerimiz hakkında herkesin hoşuna gitmeyecek ciddi gözlemler yapıyor. Bu gözlemlerin bir çoğunun başımızda olan Neo-Osmanlıcı ümmetçi yöneticilerin de hoşuna gitmeyeceği açık. Hal böyleyken insan soruyor; nasıl olur da Başbakanımız bir röportajında bu kitabın hayatını değiştiren kitaplardan birisi olduğunu söylemiş. Şimdi pek anlamadığım bir şey var. Bu kitap Erdoğan'ın sahip olduğu görüşlerin tam zıttı düşünceleri ve görüşleri barındırıyor. Nasıl oluyor da bu kitaba hayran olmuş kendisi hayret ediyorum. Belki de danışmanları kendisine kitap özeti verirken kitabın başlığını karıştırmış olabilirler. Bizden uyarması, Sayın Başbakan, bu kitap pek sizin önereceğiniz ve seveceğiniz bir kitap değil. Ha yok ben bu kitabı beğendim ve fikirlerim çok örtüşüyor diyorsanız, bence bir daha Mısır'a gidip Türk Arap kardeşliği ve muhteşem et tırnak örneği vermeyiniz...

 

30 Kasım 2012 Cuma

Zeytindağı, Filistin...

     Kısa bir Bursa ve İstanbul seyahatinden sonra tekrar Ankara’dayım. Seyahat sırasınca birkaç Bursa hatırası fotoğraf çektim ve Falih Rıfkı Atay'ın Zeytindağı isimli kitabını okudum. Falih Rıfkı Atay yedek subay olarak bulunduğu Filistin’de Osmanlı’nın son senelerine tanıklık etmiş önemli bir şahsiyet. Üstelik bizzat dönemin önde gelen liderlerinden Cemal Paşa'nın yanında tanıklık etmiş tüm olan bitenlere. Kitapta Osmanlının toprakları kaybedilirken yaşananları ve bölgenin bugün pek bilmediğimiz ve anlamadığımız yapısını anlatıyor Falih Rıfkı Atay. 


     Tam da bu kıymetli eseri okumuşken dün akşam Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda gerçekleşen önemli bir oylamanın haberi geliyor. Biliyorsunuz Filistinlilerin hayali bir devlete sahip olmak ve bunun için de elli senedir çabalıyorlar. İşte tam bu amaç doğrultusunda Filistin dün BM Genel Kurulunda yapılan bir seçimle gözlemci üye devlet sıfatını kazandı. Bu sayede tersden ve kısmen de olsa Filistin devlet statüsüne sahip olmuş gibi gözüküyor.
     Bu noktada kullandığım bazı terimleri açıklığa kavuşturmak gerekli diye düşünüyorum. Öncelikli olarak devlet terimine bakmak gerekli. Uluslararası Hukuk hocası Prof. Hüseyin Pazarcı’nın tanımına göre devlet; ‘’ uluslararası hukukun statüsünü ve ilişkilerini düzenleyen temel birim olup, insan topluluğu, ülke ve kendi üstünde herhangi bir otoriteye bağlı olmayan bir siyasal yönetimden oluşan üç temel öğenin bir araya gelmesiyle var olur’’. Bu çok açık tanıma göre bu üç öğenin bir arada olmadığı durumlarda devletten bahsedilemez. Elbette bir ülkenin devlet olarak kabul edilebilmesi için bu koşulların yanı sıra diğer devletlerin de kendisini tanıması gerekmektedir. Örneğin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde, bir insan topluluğu, bir ülke ve siyasal otoriteden bahsetmek mümkünken Türkiye haricinde burayı hiçbir ülke devlet olarak tanımamaktadır.

Dolayısıyla devlet olmanın sadece bir hukuki işlem olmayıp, uluslararası ilişkileri ve siyaseti de ilgilendiren bir durum olduğu açıktır. Uluslararası ilişkilerde devletler gibi bir kabul edilen ve tanınan bir diğer birim ise uluslararası örgütlerdir. Uluslararası hukuk ve antlaşmalar çerçevesinde var olan örgütlerden en önemlisi de Birleşmiş Milletler örgütüdür. BM’ye üye olma hakkına devletler sahiptir. Öte yandan BM bazı devlet olmayan birimlerini de tanımaktadır. Örneğin, AB ve Arap Birliği gibi örgütler de BM tarafından tanınmaktadır. Bu örgütler temsil ettikleri ülkeler adına BM’de konuşma yapma ve görüşlerini bildirme hakkına da sahiptir.

BM Genel Kurulunda Filistin'in statüsü oylanıyor
     BM Genel Kurulunda yapılan dünkü seçime kadar BM’de üye olmadan ‘’gözlemci üye devlet’’ statüsü ile temsil edilen tek ülke vardı. Bu ülke ‘’sui generis’’ yapısı ile, yani Türkçe anlamıyla kendisine özgü yapısı ile Vatikan’dır. Her ne kadar uluslararası ilişkilerde devlet olarak kabul edilse ve birçok devlet ile diplomatik ilişkileri bulunsa da Vatikan 1964’den beri BM’de gözlemci üye devlet statüsüne sahiptir. Vatikan’ın yanına ise artık Filistin’in adını yazmak doğru olabilir. Filistin bugüne kadar diğer devletlerin büyük çoğunlunca devlet olarak tanınmamıştı. Nitekim Filistin’i, İsrail’e bağlı olan yapısı, sınırları net olmayan toprakları ve tam bağımsız olmayan siyasi yapısı ile zaten hukuki anlamda devlet olarak kabul etmek pek mümkün değil. Fakat Filistin, bugün uluslararası hukukun tanımına göre bir devlet olarak kabul edilmeden, BM’de ‘’gözlemci üye devlet’’ statüsü kazandı. Filistin yönetimi kendileri açısından pragmatik davranarak hukuki açıdan tam anlamıyla devlet olmadan BM Genel Kurulundaki oylama sayesinde kendilerini kısa yoldan uluslararası camiaya kısmen de olsa devlet olarak kabul ettirme yolunu seçti ve bence bunda da önemli derecede başarılı oldu. Nitekim bu yeni statüsü sayesinde Filistin artık uluslararası örgütlere üye olabilecek ve BM çatısı altındaki faaliyetlerde sesi daha gür çıkacaktır. Ayrıca muhtemelen uluslararası ilişkilerde Filistin yönetimi olarak anılan yapı da zaman içerisinde Filistin devleti olarak anılmaya başlanacaktır.

     Oylamaya doğal olarak karşı çıkan İsrail ise önemli bir mağlubiyet almış oldu. İsrail tarafına göre öncelikle İsrail-Filistin sorunundaki sorunlar çözülmeli idi ve ancak iki taraf arasında mutabakat sağlandıktan sonra Filistin’in uluslararası statüsüyle ilgili gelişmeler gerçekleşmeliydi. İsrail açısından beklenen ama istenmeyen bu oylamanın önemli kısa ve uzun vadeli sonuçları olacağını görmemek mümkün değil. Nitekim bundan böyle İsrail’in karşısında siyasal ve hukuksal anlamda çok daha güçlü bir Filistin yönetimi bulacağı açık. 

 Umarız Ortadoğu’da gelecek geçmişten kötü olmaz… 

İnternational Herald Tribune'de çıkan bir karikatür

25 Kasım 2012 Pazar

İsrail-Filistin sorunundan önemli tarihler

Hazırladığım çizelgenin sağında bulunan eksi ve artı işaretlerinden görüntüleri yaklaştırabilirsiniz. Tarihçede birçok eksik olduğunun farkındayım. Zaman içerisinde eklemeler yapacağım.


21 Kasım 2012 Çarşamba

İsrail, Gazze ve Batı Şeria



Son günlerde Başbakan Erdoğan'ın gazeteleri kaplayan cümlelerinden en önemli meselemizin Gazze olduğunu fark etmişsinizdir... Gazetelerde çok ve televizyonlarda çok şey yazılıp çiziliyor ama ciddi ve tarafsız pek bir şey duyamıyoruz. İsrail, Gazze ve Batı Şeria neresi bilmeyenler aşağıdaki haritan öğrenebilirler.