Beyrut'ta sakin bir akşam üstü Kaynak: şahsi arşiv |
Pahalı arabalar, şık giyimli
kadınlar ve erkekler; Beyrut ‘un kornişlerinde volta atıp kafelerinde şarabınızı
yudumlarken ve etraftaki insanlara bakınca neden bu şehre Ortadoğu’nun Paris’i
dendiğini anlayabiliyorsunuz. Fakat kafanızı biraz daha yukarıya kaldırdığınızda
gördüğünüz manzara Lübnan’da bulunduğunuzu ve Lübnan’ın da Ortadoğu’nun
savaşlarından ve çatışmalarından en çok çeken ülkelerden birisi olduğunu
hatırlatır. Geçmişin anısı mermi izleri birçok binada hala görülebiliyor.
Beyrut'ta savaşın izleri Fotoğraf: şahsi arşiv |
Geçtiğimiz hafta Beyrut’ta gerçekleşen büyük bir
bombalı saldırı Beyrut’lulara birkaç senedir unuttukları bomba seslerini
hatırlattı. Kırk yıldır sivil savaşların, çatışmaların ve saldırıların
aralıklarla yaşandığı bu ülkede aslında geçmişi unutmak pek kolay değil.
Ülkedeki karmaşık dini ve etnik yapının bir yansıması olan Lübnan siyaseti sık
sık patlamalar, suikastlar ve ölümlerle çalkalanıyor.
70'lerde iç savaşın başlamasıyla kapanan
bu değişik sinema salonu bugünlere kadar ayakta kalabilmiş. Fotoğraf: şahsi arşiv |
Lübnan siyasetini ve olan biteni anlamak için
öncelikle bu 4,5 milyonluk ülkedeki dini ve etnik yapıyı tahlil etmek gerekir. Ülkede
Sünniler, Şiiler, Maruniler, Ortodokslar ve Dürziler temel dini yapıyı
oluşturuyorlar. Ayrıca ülkede önemli sayıda Filistinli mülteci ve Suriye
vatandaşı yaşıyor. Ortadoğu’daki siyasal yapıyı da resmin içine katarak
baktığımızda Lübnan’da geçmişten günümüze neden çatışmalar, kavgalar ve
savaşlar olduğunu görmek zor değil.
St Georges oteli önünde gerçekleşen Hariri suikastı 1995. Reuters |
Cuma günü (19.10.2012) bombalı
bir suikast sonucu öldürülen Lübnan jandarma istihbarat şefi Tuğgeneral Vissam
El-Hasan ülkenin önde gelen Sünni şahsiyetlerinden birisiydi. El-Hasan 2005’de
öldürülen Başbakan Refik Hariri için çalışmış ve sonrasında da ülkenin en önemli
askeri birimlerinden olan istihbarat şefliğine getirilmişti. El-Hasan Hariri
suikastı sonrasında ise ülkede oluşan 2 rakip siyasi koalisyon olan ‘’8 Mart
birliği’’ ve ‘’14 Mart birliği’’ oluşumlarından ikincisine desteğini açıkça
vermişti. Refik Hariri’nin ölümünden sonra oğul Hariri liderliğinde kurulan
Suriye karşıtı ‘’14 Mart birliği’’ koalisyonu ülkeyi 2005’ten 2011’e kadar hükmetti.
Haziran 2011’den beri ise Meclis’te çoğunluğa sahip rakip ‘’8 Mart birliği’’
koalisyonu Necip Mikati liderliğinde ülkeyi yönetmekte. El-Hasan’ın geçmişten
gelen Suriye karşıtı çizgisi Lübnan’da Suriye karşıtı ve taraftarı kesimler arasında
tartışmaya neden olmakta ve ‘’8 Mart birliği’’ koalisyonu üyelerince de eleştirilmekteydi.
Geçtiğimiz Ağustos ayında ise El-Hasan’ın tertiplediği tutuklamalar ülke
içindeki gerginliği arttırdı. Ağustos ayında Suriye taraftarı eski ulaştırma
bakanı Mişel Samaha’nın eski Suriye istihbarat başkanının yardımıyla Lübnan’da
karışıklık yaratmak için ülkeye bomba getirdiği suçlamasıyla tutuklanması ise
El-Hasan’ı çeşitli kesimlerin hedef tahtasına koymuştu.
Her ikisi de suikastlerde ölen Hariri (ortada) ve El-Hasan (sağda) Kaynak anonim |
Nitekim Beyrut’un Hıristiyan Mahallesi Eşrefiye’de uğradığı bombalı suikast
sonucu öldürülen El-Hasan'ın ölümünün arkasında da Suriye taraftarları olduğu görüntüsü olsa da Lübnan’ı ve Ortadoğu’yu bilenler bu bölgede
genellikle gözükenlerin aslında gerçekte olanlardan çok farklı olabildiğini
bilirler. Açık bir Suriye karşıtı olan El-Hasan’ın Suriye taraftarlarınca
öldürülmesi akla yatkın gelse de derin bir analiz bu suikastın Suriye’nin
lehine sonuçlar doğurmayacağını ortaya koyuyor. Gerçekten de saldırı sonrasında
düzenlenen protestolarda ilk seslendirilen talep ‘’8 Mart birliği’’ hükümetinin
istifası oldu. Başbakan Mikati suikast sonrası Mişel Samaha ile ilgili
yargılama sürecinin hızlandırılmasını ve El-Hasan suikastının Samaha’nın
tutuklanmasıyla bağlantılı olabileceğini ifade etti. Böylece Mikati her ne
kadar Suriye taraftarı ‘’8 Mart birliği’’ koalisyonun başbakanı olsa da
ifadeleri ile Suriye’yi işaret etmiş oldu. Öte yandan ‘’14 Mart birliği’’
liderleri eski başbakanlar ve halen milletvekili olan Fuat Sinyora ve Saad Hariri ise suikasttan hükümeti
sorumlu tuttular ve istifasını istediler.
Eşrefiye'deki suikast sonucu El-Hasan öldü. Bilal Hüseyin/AP |
Tüm bu kargaşa içerisinde Suriye
karşıtlarınca El-Hasan’ın ölümünde parmağı olduğu düşünülen Hizbullah ise cinayeti
kınayıp saldırının Lübnan’ın ulusal birliğine ve istikrarına karşı düzenlenmiş
bir saldırı olduğunu söylüyor. Hiçbir tarafın üstlenmediği bu
saldırı zaten istikrarsız olan ülkeyi yeni bir sürece sokacak gibi gözüküyor.
Umarız ki gelecek geçmişten daha
kötü olmaz...
Lübnan, hem hırıstiyanların hem de farklı müslüman grupların kesinlikle ellerinde tutmak istedikleri Ortadoğu'nun en zor ülkelerinden biri. Bu son olayda da görüldüğü gibi ülke içindeki dengeler gayet kolaylıkla bozuluyor ve değişik taraflar aniden savaş pozisyonu alıyorlar. Bu ülkede yaşamak zor zanaat doğrusu.. Güzel yorumlamışsınız efendim..
YanıtlaSilTeşekkür ederim yorum için.
YanıtlaSil