18 Ekim 2012 Perşembe

“Dini değerler aşağılanamaz.”



     Son dönemde çok sık duyduğumuz bir cümle bu. Aslında bu deyişle şu ifade edilmekte: “Dinle ilgili olarak, çoğunluğun duymak istemediği şeyleri söyleyemezsiniz. Daha doğrusu, çoğunluğun İslam ile ilgili düşüncelerine karşı söz söyleyemezsiniz. Eleştiri de olsa, mizah da olsa...

Newsweek  ''Müslümanların öfkesi''

     Biliyorsunuz bugünlerde Fazıl Say ile ilgili bir dava başlamakta. Kendisi twitter üzerinden birkaç mesaj atıyor ve ardından büyük bir gürültü kopuyor. Fazıl Say’ın dini aşağılamasından tutun da din düşmanı olmasına kadar her şey söyleniyor. Kendisinin din düşmanı olması veya olmaması bir tarafa, bu dava aslında İslam âlemindeki büyük bir soruna ışık tutuyor.   

     Bir Müslüman’ın dinini savunması ne kadar doğal ise bir dinsizin de din aleyhindeki düşüncelerini savunmasından doğal bir şey olmamak gerek. Fakat Türkiye’de ve diğer çoğu Müslüman toplumda bu sorun  inançlılar ve karşılarındaki düşmanların savaşı olarak ele alınmakta... Bir ateistin dine inanmadığını ifade etmesi ve kutsal kitap dâhil diğer tüm dinsel öğretilerin saçmalıktan ibaret olduğunu söylemesi bu ateisti derhal hedef haline getiriyor. 
Londra'da belediye otobüslerine ateist bir örgüt tarafından verilen ''Muhtemelen tanrı yoktur'' yazılı reklam yazısı  Kaynak:Reuters

     Elbette her toplumun kendisine özgü hassasiyetleri, öncelikleri ve ‘’söylenebilir şeyleri’’ olması anlaşılabilir bir durum. Hatta buna yabancılar‘’political correctness’’ de diyorlar; fakat bu düşünce ve incelik, ifade özgürlüğünün bir yana konulmasına yol açmamalı. Siz eğer çoğunluğun doğrularından hareket ederek bir eleştiriyi veya hatta düşünce boyutundaki bir görüşü"…kamusal barışı bozmaya elverişli olduğu" sebebiyle yargılamaya kalkar ve bunu dini değerlerin aşağılanamayacağı gerekçesine dayandırırsanız, düşünce ve ifade özgürlüğünden bahsetmek kolay olmaz. Bu yargı, sadece İslam için değil, tüm dinler için de geçerlidir. Ayrıca Müslüman ülkelerde sıklıkla yaşanan ikilem, dine karşı eleştirilerin sadece İslama karşı eleştiriler olarak kabul edilmesidir. Örneğin, Hıristiyanlığa, Museviliğe veya Budizme karşı söylenen sözler Müslümanların ilgisini çekmez. Çünkü Müslümanlara göre, İslam eleştirilemez ama diğer dinler eleştirilebilir hatta eleştirilmelidirler.


Londra'da Hz. Muhammed ile ilgili film karşıtı protesto
''İfade özgürlüğü, canın cehenneme!!''
Kaynak: Daily Mail





     Son günlerde yine düşünce ve ifade özgürlüğünün Müslümanlar ve Batı tarafından ne kadar farklı algılandığını göstermesi açısında önemli bir başka olay yaşandı. Amerika’da kısa akıllı birisinin İslam ve Peygamberi hakkında çektiği ve Youtube’a koyduğu, aylar sonra da Müslümanlar tarafından keşfedilen filmin etkileri uzun süre yankılandı. Filmi izlemiş olanlarınız zaten biliyordur, söz konusu film, film olarak adlandırılamayacak derecede kötü, saçma sapan bir parodi; belli ki amacı Müslümanların hoşgörüsüzlüğünü kaşımak ve galeyana getirmek. Ve film müthiş bir başarı elde etti ve neredeyse tüm İslam coğrafyasında İslam’ın aşağılandığı gerekçesiyle protestolar düzenlendi. Bu protestoları gören İslam alemi dışındaki tüm dünya,  böylesi anlamsız bir filmin nasıl bütün Müslümanları ayağı kaldırabildiğini, ve Müslümanların neden bu kadar kızgın, sert ve hoşgörüsüz olduğunu anlamakta hayli güçlük çekti.  


Ünlü Fransız Charlie
Hebdo'nın kapağı
'' Tanrı yok''
     Elbette bazı gerçeklerin farkına varmak lazım. İslam coğrafyası son yüzyıllarda özellikle Hıristiyan âleminin geçirdiği aydınlanma sürecini yaşamadı. Temelde Avrupa’da 15’inci yüzyıldan sonra başlayan süreçle beraber dinsel anlayış ve din kurumları çeşitli reformlar geçirdi. Özellikle 1648’de Vestfalya Barışıyla beraber Hıristiyanlığın (Katoliklerin) yeryüzündeki temsilcisi Papa’nın gücü ciddi biçimde azaldı ve bu tarihten sonra da hiçbir zaman güçlenemedi. Öte yandan, Müslüman coğrafyası ise, ne bir reform süreci, ne bir Rönesans, ne bir aydınlanma çağı hatta ne de bir sanayileşme çağı yaşadı. Tüm bunları üst üste koyunca İslam âleminin bugün yaşadıkları, doğal bir süreç ve belki de yaşanması gereken bir süreç olarak görülebilir. Fakat Müslüman dünyası kendisini zor duruma sokan açmazlardan ne kadar çabuk silkinir ve değerlerini gözden geçirip çağdaşlaşırsa, hem kendi evreni hem de tüm dünya için o kadar iyi olur diye düşünmekteyim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder