Birkaç sene öncesine kadar yürüyüşlerin protestoların işe
yarar şeyler olduğuna inanır ve olabildiğince katılmaya çalışırdım. Ancak büyük
Erdoğan hükümetinin protestoları, yürüyüşleri ve karşı fikirleri hiçbir şekilde
ciddiye almadığını anlayınca yürüyüşlere de katılmaz oldum. Ta ki bu 29 Ekim
Cumhuriyet bayramının Ankara’da ‘’provokasyon’’ bahanesiyle yasaklanmasına
kadar. Aslında 29 Ekim sabahı uyandığımda hala gidip gitmemek arasında tereddüt
ediyordum. Nihayet televizyonlardan ve sosyal medyadan gördüğüm polis
barikatları, panzerler ve diğer olağanüstü önlemler beni ‘’provoke’’ etti ve
yola koyuldum. Kızılay’dan Ulus’a akın
eden insan seli ilk polis ‘’mangalarıyla’’ opera hizasında karşılaşıyordu.
''Provokatörleri'' bekleyen böyük polis teşkilatımız Kaynak: şahsi arşiv |
Copları, kalkanları ve kasklarıyla panzerlerinin yanında bekleyen bu polisler
öyle bir görüntü çiziyordu ki sanki birazdan orada teröristlerle çatışma
yaşanacak bunlar da önlerine gelenin ağzını burnunu dağıtacaktı.
''İllegal'' örgütlerin peşinde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaya cürret eden ''provokatörleri'' bekleyen polisler Kaynak: şahsi arşiv |
Ancak etrafıma
baktığımda bu büyük savaşçıların ayarında teröristler de göremedim pek; tersine
etrafta bebek arabalarıyla gelen kadınlar, 70’lerinde 80’lerinde teyzeler
amcalar, ellerinde Atatürk resimleri ve Türk bayrakları olan güler yüzlü
gençler vardı.
Ankara’daki ilk Cumhuriyet yapılarının arasından geçerek Ulus
meydanına doğru yürümeye devam ederken üstünde TGB yazılı tişörtler olan
gençler gelenleri alkışlayarak teşekkür ediyordu. Bu TGB sanıyorum şanlı
basınımızda illegal örgütler olarak anılanlardan birisiydi, değil mi? Hey hat, hiç
de terörist gibi gözükmüyorlardı; herhalde o TGB başka bir TGB. Her neyse büyük Devlet büyüklerimiz icabına
bakarlar bu şer yuvalarının.
Meydanın yakınında bir yerde konuşlanıp Anıtkabir’e yürüyüşü
beklemeye konulduk. İlk ahlaksızlıkla karşılaşmamız da uzun sürmedi. Yok yok
bir hırsız cüzdanımı yürütmeye çalışmadı, ya da genç kızlara sarkan eşkıyalar
yoktu etrafta; onun yerine yaşlı, genç hatta bebek ayırmadan göz yaşartıcı
bombasını kibarca kimseye çaktıramadan yere bırakan bir sivil polis vardı.
Etraftaki 80 yaşındaki ve 5 yaşındaki ‘’teröristler’’ içinden duman çıkan o
şeye önce anlamsızca baktılar ve boğazları yanmaya, gözleri yaşarmaya
başlayınca o yüksek ahlaklı polisin ne yaptığını anladılar ve kaçışmaya başladılar.
İlk gazımızı yemiş, eblek eblek etrafa bakınıyorduk, derken muhterem polisler
biz ‘’teröristleri’’ ikinci bir gazla sınamaya başladılar. Etrafta boğazı yanan
yaşlı teyzeler ağlıyor, ellerinde bayraklar çocuklarıyla oraya gelen diğer ‘’provokatörler’’
ise sığınacak dükkân arıyorlardı. Eh işte böyle başladı 29 Ekim Cumhuriyet
yürüyüşü: pek anlamlı, pek şık. Tüm
bunlar insanlar Birinci Meclis’in önünde buluşup Anıtkabir’e yürümesin diye
yapılıyor hatırlatalım. Polisler Birinci Meclis önündeki mevzilerini
bırakmamakta direniyordu fakat kalabalık o kadar büyük ve sinirliydi ki,
nihayet polisler de insan selinin önünde kaçıştılar. Kaçıştılar diyorum çünkü
meydanın ortasında kalan bu polislerin sağında solunda önünde arkasında her
tarafında biraz önce gaz ve su sıktıkları insanlar vardı. Biraz önce gaz ve su
sıkan polisler şimdi özür dileyerek, affedersiniz diyerek insanların arasından
geçmeye çalışıyordu. Nihayet polislerin çekilmesinden sonra 29 Ekim yürüyüşü
başlayabildi. Tüm yönlerden gelen insanlar opera’nın önünden birleşip Anıtkabir’e
doğru yöneldi…
Zor da olsa, biraz gaz yiyerek de olsa nihayet ülkemizin
Cumhuriyet Bayramını kutlamayı 89’uncu yılında da başarmıştık.
Bakalım önümüzdeki senelerde ne gibi maceralar bekliyor biz ‘’terörist’’
‘’provokatörleri’’.
Biraz zor oldu ama Atamıza vardık... Kaynak: şahsi arşiv |